Hatıraların Takvimi


Uzun zamandır farklı şeyler yapmıyorum. Başladığım şeyleri bitirmememle bilinen hikayeme,
yaptığım şeyleri yarım bırakmayı ya da hiç yapmamayı da ekledim-gerçi bunlar hemen hemen aynı şeyler-. Yazmıyorum mesela. Kelimeler başkalarına ait ve altı bile çizilmiyor artık. İnsanlarla kavga etmeyi, ölülerle hesaplaşmayı bıraktım.
Rüyalardan anlam çıkarmayı, fallardan medet ummayı, şarkılarda kendimi bulmayı bıraktım. Herkesi
etkileyen yorucu kışı, pencereden takip ettiğimiz baharı geride bıraktım. Yaz onların aksine hızlı geçti,
son birkaç yılımın geçişi gibi. Meditasyon yaptım rahatlamadım, çok kitap okudum hiçbirini
hatırlamıyorum. Kış yorucu, bahar fark etmeksizin geçti, söylemiştim. Telkinlerim gibi söylediklerimi
de tekrar ediyorum artık, kendime de, başkalarına da. Bazen, eskiden övündüğüm hafızamın silinmesini istiyorum. Ya da beynime bir elektroşok verseler diyorum. Çünkü ben ısrar ve inatla ilkokuldayken şimdi bana küçük gelen bu şehirde kayboluşumu, ortaokulda defalarca dayak yemenin eşiğinden dönüşümü, lisede okulu kırdığım gün sinemada hangi
filme gittiğimi bile hatırlıyorum, ki bunlar en hasarsız anılar. Olmuyor. Ne telkinler, ne meditasyonlar… Unutturmuyor. Unutmak bazen yardımcı olabilirken bana bu aralar pek uğramıyor… Bazen bazı tarihler bir şeyleri hatırlatıyor. Takvimlerle arama mesafe koyamıyorum. Hatıraların toplandığı hafızamın bir saati var bence. Alarm kurulmuş gibi vakit yaklaşınca çalmaya başlıyor sanki ya da birkaç fotoğraf geçiyor elime. Her biri başka şeyler hatırlatıyor. Sırtımı denize dönüp fotoğraf makinesine hafif bir tebessümle baktığım mesela… Fotoğrafı nerede çekindiğimle ilgili birkaç fikrim var,
yine de emin olamıyorum; ama o zamanlar ki ruh halimi hatırlıyorum. Bir şeyler olmuş bir süre önce.
Ne alıştım diyecek kadar uzun, ne ilk gün ki gibi diyecek kadar kısa bir süre. Ağlamalar azalmış, ama
olanlar aklıma geldiğinde bu kadar gülmemeliyim dürtüsü geçmemiş. Alakalı alakasız kişilere benzetmeler bitmiş ama yolun o tarafına bakmama çabası hala devam ediyor. Beraber ne kadar vakit geçirdik hesapları sürüyor ve yaşım o yaşa yaklaştıkça ara açılıyor. Bir yandan hala yas tutarken içten içe, bir yandan artık başkalarına göre eskiyen, geçen bu durumu ben de atlattım izlenimi verme çabalarım başlıyor. Düştüğüm boşluktan çıkmak için önce idolleştirdiğim sonra balon gibi sönenler için yaşadığım hayal kırıklıkları, çektiğimi sandığım aşk acıları aslında hep paravan. İçime attım, aslında doğrusu buydu gibi bi durum değil ama bahsettiğim. O zaman da farkında olduğum bir savunma
mekanizmasıydı bu. İyi ki öyleydi. Çünkü başka türlüsü daha yorucu olurdu. Hunharca kahkaha atacak, uyduruk şeyler için kavga edecek, ciğer çürüten şarkılar dinletmelik aşık olacak kadar on yedi, on sekiz yaşımdaydım çünkü. Bir bakıma savunma dediğim olağandı da. Yani yolun henüz başında, atlattım diyemediğim ama sıcağı geçen bir şey yaşamıştım. Özlemek; koklamak, tat almak gibi bir duyum olmuştu işte. Nur topu gibi bir duyuydu o zamanlar, şimdi on beş yaşında. Yani… Yani, nerede çekildim hatırlamıyorum bu fotoğrafı. Ama hissettiklerim dün gibi aklımda. Telkinle meditasyonun pek işe yaramadığını söylemiştim. Hiçbiri unutturmuyor. Hele fotoğraflar, takvimlerle yarışıyor. Hele
yolun o tarafı… Unutmak bana pek uğramıyor. Unutmak, bana, sırtını denize çevirip fotoğraf makinesine bakan o çocuk gibi hafif bir tebessümle bakıyor.


Beğendiniz mi? Arkadaşlarınızla paylaşın!

Tepkiniz nedir?

hate hate
0
hate
confused confused
0
confused
fail fail
0
fail
fun fun
0
fun
geeky geeky
0
geeky
love love
5
love
lol lol
0
lol
omg omg
0
omg
win win
2
win

0 Yorumlar

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir